444 70 01
E-Dergi
E-Belediye
E-İmar
Kent Bilgi Sistemi
Nöbetçi Eczane
Kurumsal>Tarihçe

      Bugün Konyaaltı olarak adlandırılan bölgenin, yakın tarihimize kadar, Antalya'nın falezler üzerinde yer almasından dolayı KOYALTI biçiminde anıldığı ve halk dilinde söylene söylene Konyaaltı'na dönüştüğü belirtilmektedir.

      Konyaaltı, Anadolu Uygarlıkları yerleşim haritasına göre, LİKYA sınırları içinde yer almaktadır. Likya, Pamphilya ile sınırdır. M.Ö. 30 yıl öncesine kadar uzandığı bilinen Likya uygarlığının, Konyaaltı bölgesinde yer alan kentinin adı ise OLBİA'dır.

       Olbia ile ilgili olarak, Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji bölümünün yaptığı araştırma kazıları tamamlanmıştır. Bu çalışmalara katılan Prof. Dr. Nevzat Çevik, Olbia'nın varlığını şöyle anlatmaktadır:

       “Arapsuyu'ndan Boğa Çayı'na kadar çok geniş bir alanda günümüze ulaşabilmiş kalıntılar, güçlü bir kaleden bahseden antik kaynakları doğrularken, yeri hep tartışılagelen Olbia'nın, merkez Deliktaş olmak üzere, Arapsuyu ağzında ve çevresinde kurulu olduğunu ortaya koymuştur. 2,70 metre kalınlığındaki erken sur duvarları kalıntıları ve rıhtım blokları, Olbia'nın deniz taşıtlarının yanaşabildiği bir kıyı yerleşimi olduğunu göstermektedir. Termesos'da yaşayan Solymler'in ticaret ve ulaşım amacıyla deniz kıyısına kurdukları küçük bir yerleşimdir. Ancak bu yerleşim bir demosun da üstünde özellikler göstermektedir. Hatta İmhoof-Blumer, 'İÖ. 5.yy'da yapılmış bazı Likya sikkelerinin Olbia'ya ait olabileceğini' bile öne sürer. Termessos'un güney komşusu ‘Olbia, Pampilia'da beşinci kenttir.’ diye kaydeden Hierokles'den, Strabon'a kadar ki antik kaynaklar birbirleriyle ve bizim saptadığımız kalıntılarla karşılaştırıldığında, Olbia'nın Akdeniz coğrafyasındaki yerini, bugünkü Arapsuyu olarak iyice belirginleştirir...”

       Prof. Dr. Nevzat Çelik, Bugün Kaleiçi olarak adlandırılan Atteleia'nın kuruluşunda Olbia'lıların rol oynadığından söz etmektedir:

       “...Atteleia'nın kuruluşu ile ilk tarihsel anlamda karşımıza çıkan Olbia'nın Atteleia kurulmadan çok önce var olduğu kesindir. Çünkü Atteleia'yı, II Attalos (İÖ. 159-138) bir kısım Olbia'lılarla birlikte kurmuştur. Bu anlamda, Atteleia, Solymler'in yani Olbia'lıların kenti sayılabilir.

            Apameia Barış Antlaşması’yla, Bergama Krallığı adına Pamphilia'ya sahip olan II.Attalos'un, Olbia varken hemen yanında yeni bir liman kenti kurmak istemesinin nedeni, Antik Olbia coğrafyasında gizlidir: 60'lı yılların başlarında yapılan bazı araştırmalarda saptanan " rıhtım blokları", güçlü surlarla korunmuş Deliktaş'ın batısından denizin içeri girdiğini ve gemilerin sığındıklarını göstermektedir. Anlaşılan bu açıklık denizden yürüyen kumlar ve Arapsuyu'nun alüvyonları ile dolmuş ve zamanla kullanılmaz hale gelmiştir. İşte Attalos'un yeni bir yer arayışındaki nedenlerden biri de budur.

           Ve kurmak istediği kentte aradığı özelliklerin tümüne, doğal korunaklı Atteleia sahiptir… 

           Olbia'nın denizine açılmak isteyen Solymler'e yurtluk ettiği açıktır. Bu yurt, tam anlamıyla bir kent olmamakla birlikte, Likya'da Cadrama adıyla bir koloniye sahip olacak denli de güçlüdür. Ancak Attalos'la birlik olup ayrılan Olbialıların eksilmesi ve yeni kentin etkisiyle İÖ. 2. yy'ın ortalarından itibaren OLBİA önemini yitirmeye başlar. Ancak Bizans çağında da yerleşim olduğu bellidir...”

           Prof. Dr. Nevzat Çevik araştırmaları sonucu bulabildikleri kalıntıların yerlerini de şöyle belirtmektedir:

“...Pamphilia körfezinin, Antalya'nın güney batısında Likya'ya dönmeye yüz tuttuğu köşede, Deliktaş(Konyaaltı koruluğu yanında) ve Arapsuyu arasında yoğunlaşan kalıntılar, kuzeyde Akdeniz Üniversitesi kampüsü, batıda ise Boğaçay’a kadar yayılan alana dağılmıştır. Kalıntılar, Konyaaltı’ndaki doğu yanındaki burunda başlar. Denizden yüksekliği 9,8 m olan tepeciğin doğu ve kuzey yanlarından teraslar iner. Bunun üst terası boyunca ana kayaya açılan yapı tabanları izlenir. Tepenin güney dik yüzünde, yarı bağımsız duran kaya kütlesi içindeki doğal oyuk odasına, üst terastan bir kısmı basamaklı kaya yoluyla inilir. Yolun bir duvarla gizlenip korunduğu, yol boyunca açılan duvar yuvasından anlaşılmaktadır. Geniş açıklığından tüm denizin görülebildiği yapı bir bekçi odası olmalıdır...”

“...Üstünde önemli yapılar olduğu anlaşılan bu tepenin yaklaşık 100 m kuzeyindeki daha yüksek falezin ucunda ve KB-GD doğrultularında sur duvarları kalıntıları saptanmıştır. Bu araştırmalar sonucunda, bölgede İÖ. 4-5 yüzyılda örnekleri görülen Kiremit mezarlara rastlanmıştır.”